Nick amcam ile önceden kararlaştırdığımız üzere kendisi ile Bath Abbey‘in önünde buluşacaktım. Sonra Cotswolds bölgesindeki köy ve kasabaları kuzey yönüne doğru gezerek en son yaşadığı yer olan Leek‘e gidecektik.
Bu yazımda, Cotswolds Gezilecek Yerler, Cotswolds nerede, Cotswolds ne demek, Cotswolds Nasıl Gidilir, Cotswolds Köyleri ve kasabaları ile ilgili gözlemlerimi anlatmaya çalışacağım.
Yazı İçeriği
Cotswolds Nerede ?
İngiltere’nin batı taraflarında bulunan Cotswolds denen bölgeyi, dağlık bir alanda kasabaların ve köylerin olduğu, içlerinden küçük derelerin geçtiği, kendine özgü muteşem taş evleriyle sakin, huzur dolu ve muhteşem doğasıyla, emekli olduktan sonra muhtemelen hayalini kurduğumuz yer olarak tanımlayabilirim.
Cotswolds bölgesinde bazı köy ve kasabalarda dikkat ettim. Kimi taş ev fiyatları genelde 1 milyon pound civarında.
Cotswolds Ne Demek ?
İngiliz Nick amcamın anlattığına göre Cotswolds ismi şuradan geliyor : Gerçi ben sormuştum ne anlama geldiğini.
“Cots” koyun sürülerinin bulunduğu alanın etrafındaki çitler anlamına geliyormuş. “Wold” ise yayla gibi bir şey. Yani Cotswolds, koyunların etrafta bulunduğu yüksekçe düzlüklerdeki, etrafı çitlerle çevrilmiş alan gibi bir anlama geliyor. Gerçekten doğru. Çünkü, her yer yemyeşil olduğundan etrafta çok sayıda, sürekli ot yemekten karınları şişmiş koyunlar vardı.
Gezdiğim yerleri gidiş yönüme göre anlatmayı yazı tarzı olarak benimsediğimden, burada da arabayla Bath’dan yola çıkıp genel olarak kuzey yönüne doğru uğradığımız kasaba ve köylerden bahsedeceğim.
Öncelikle Costwolds bölgesindeki tüm konaklama seçeneklerini booking.com üzerinden inceleyebilirsiniz.
Cotswolds’a Nasıl Gidilir ?
Her ne kadar yukarıda anlattığım gibi arabayla Cotswolds bölgesindeki köyleri dolaşsam da, bunu toplu taşıma ile ucuza halletmek de mümkün. Şu SİTEDE yer alan ve Cotswolds Discoverer denen 1 günlük pass bilet sayesinde yalnızca 10 Pound karşılığında Cotswolds’taki birçok köy rahatlıkla dolaşılabilir. Verdiğim sitede hangi güzergahlarda kullanılabileceği detaylıca yazıyor.
Bunun yanında sitedeki bilgiye göre Pazartesi-Cuma arası 08:50’den önce bu pass bilet kullanılamıyor.
Cotswolds Gezilecek Yerler
Cotswolds bölgesinde gezilecek yerleri başlıklar halinde anlatmaya çalışacağım.
Tetbury
Cotswolds gezimize ilk olarak Tetbury’e gelerek başlamış olduk. Hemen turist office’e uğrayıp haritalarımızı aldık ve bu kasaba hakkında biraz bilgi almak istedik. Buradaki bayanın söylediğine göre Tetbury tam 1300 yıllık bir tarihe sahipmiş. Cotswolds yün ticaretinin önemli bir pazar yeri kasabasıymış.
Burada ayrıca çeşitli cafe, restorant, çay ocaklarının yanı sıra bir çok antika dükkanları var. Nick amcamın dediğine göre antika dükkanlarının fazlalığı, burada zengin kişilerin yaşadığının bir göstergesiymiş.
Tetbury’de gezilecek yerlere gelirsek;
Market House : Üç sıra sütunları bulunan ve Tetbury deyince ilk akla gelen yapı olduğunu düşündüğüm Market House 1655 yılında yapılmış. Yün ve iplik tarzı şeylerin ticareti için tasarlanmış. Günümüzde de bunların yanı sıra bahçe işleriyle ilgili alet-edevatların da bulunabileceği bir yer. Tetbury’nin simgesi diyebilirim.
St. Mary The Virgin Kilisesi : 18. yüzyıl yapısı olan bu kilisenin bahçesinde mezarlar hemen göze çarpıyor. Kulesi, İngiltere’deki en uzun dördüncü kuleymiş. İçeride aynı zamanda bir anı defteri var. Giderseniz 30 Nisan 2014 tarihine bakın, ismimi görürsünüz.
Chipping Steps : İngiltere’de “Chipping” ile başlayan birkaç yer var. Chipping Norton, Chipping Campden gibi. Turist office’e geldiğimizde anlamını sormuştum. Chipping demek “market” yani “pazar” demek. Bu Chipping Steps ise Lower Tetbury’i Market House’a bağlayan arnavut kaldırım taşlı yol.
Bu saydığım yerler dışında herhangi bir rota olmadan bu tarihi şehrin sokaklarında kaybolmak, antika dükkanlarına göz atıp, muhteşem evlere doyasıya bakmak da Tetbury’de yapılabilecek aktivitelerdendir.
Barnsley
Açıkçası Barnsley’de gezilip görülecek bir şey yok. Yolumuzun üzerinde olduğu için uğradık. Burada, yine Tetbury’de olduğu gibi avlusunda mezar taşlarının olduğu Barnsley Kilisesi var. Sanıyorum bu kasabadaki en önemli yer, malikane görünümünde bir otel olan Barnsley House.
Barnsley House’un dışında bizdeki hanlar gibi hem restorantı hem de kalacak yeri olan The Village Pub var. Bu saydıklarım ve civardaki taş evlerin dışında kayda değer bir şey göremedim.
Bibury
Bibury’e ilk varışta hemen karşıda klasik Cotswolds evlerinden Swan Hotel ile karşılaştık. Sol tarafta ise Bibury Alabalık Çifliği var. Çiftlik gezilebiliyor ve ücreti karşılığında balık tutmak için her türlü ekipman sağlanıyor. Tutulan balığa göre de fiyat ödeniyor.
Diğer tarafta, devam eden nehrin ilerisinde yeşillikler içinde Arlington Row denilen bir dizi evler yer alıyor. Bunlar 14. yüzyılda manastır şeklinde yapılmış yün depoları olarak tasarlanmış. Daha sonraları ise dokumacı kimselere ait barınaklar haline getirilmiş. Bu Arlington Row, Cotswolds’ta en çok fotoğraflanan yerlerden birisiymiş.
Bibury’de biraz dolandıktan sonra rotamızı Bourton-on-the-Water’a çevirdik.
Bourton On The Water
Bu kasabanın isminde neden The Water olduğu oraya gidildiğinde daha iyi anlaşılıyor. Ortadan geçen Windrush Nehri ve üzerinde, kenarlarında ördekler ve türevleri, etrafında bolca yeşillik ile gerçekten müthiş bir yer. Yani buraya hayat veren bu nehir. Bu kadar sakin ve huzurlu bir yeri başka bir yerde gördüğümü sanmıyorum.
Bourton-on-the-Water’da yapılacak en güzel şey bence nehir boyunca yürüyüp etrafı seyretmektir. Zamanımız dar olduğundan gezimi bu şekilde değerlendirdim. Yine de gezilecek yer olarak klasik arabaların sergilendiği Motoring Museum’ u sayabilirim.
Müzeye girmeden hemen önce oracıkta bir yerde duran içi yeşil, kısa ağaçlarla dolu araba ise tahmin ediyorum müzenin kendisinden daha ilgi çekici. Az ilerisinde de fimlerde gördüğümüz dondurma satan beyaz karavan gibi bir araba var. İsmi “Dairy Ice Cream.”
Dönüş yolunda yürürken yol kenarında, asmalarla dolu Vine House da dikkatimi fazlasıyla çeken bir başka yapıydı.
Lower Slaughter
“Slaughter ne demek” diye sorduğumda Nick amcamın da benim gibi herhangi bir fikri yoktu. Eve döndüğümüzde araştırdık. Eski İngilizce’deki “Slohtre” kelimesinden gelip “çamurlu yer” anlamına geliyormuş. Zaten genel olarak yollar genelde toprak. Dolayısıyla sürekli yağmur alıp çamura dönüştüğü için bu isim verilmiş diye düşünüyorum. Burada St. Mary Kilisesi’nden başka gezilecek bir yer yok ama yine de burada bulunmak, bu sakin kasaba hayatını yakından gözlemleme fırsatı bulmak gerçekten müthiş bir şey.
Upper Slaughter
Burası da Lower Slaughter’dan pek bir farkı olmayan bir yer. Ortadan geçen Eye Nehri’nin her iki yakasına kurulmuş. Upper Slaughter’da dikkatimi çeken yapılar arasında St. Peter’s Kilisesi, otel tadındaki Old School House ve malikane gibi bir görüntüsü olan The Lords of the Manor adlı otel.
Ek olarak Lower Slaughter ile Upper Slaughter, Bourton-on-the-Water ile Stow-on-the-Wold arasında kalıyor.
Stow On The Wold
Açıkçası Stow-on-the-Wold’da gezecek pek zaman bulamadık ve üstün körü arabayla geçtik. Nick amcamın söylediğine göre Stow-on-the-Wold, Cotswolds kasabaları içerisinde en yüksek rakıma sahip yermiş. Eve dönüş yoluna girmeden bu yüksek, kuş uçmaz kervan geçmez yerde, az ilerde yeşillikler içindeki koyunları da seyrederek yemek ve kahve molası verdik.
Dediğim gibi gezme fırsatı bulamayıp diğer Cotswolds kasabalarına benzer olduğunu tahmin ettiğim Stow-on-the-Wold’u adam akıllı gezmiş olsaydım bile, sanmıyorum ki buradaki hiçbir şey, beni yol kenarlarındaki sapsarı Rapeseed tarlaları kadar etkilesin. (Türkçesi “kolza tohumu” demekmiş.)
Bu mahalde de birkaç fotoğraf aldıktan sonra, güneş de yavaştan batmaya başladığında, Birmingham üzerinden Nick amcamın yaşadığı Leek kentine doğru yola koyulduk. Ertesi günkü Galler gezisi için plan yapacaktık.
Seyahat fotoğraflarım ve videolarım için beni sosyal medya hesaplarımdan da takip edebilirsiniz.
INSTAGRAM : @seqununseyahatnamesi
Hocam maşallah gezmediğin yer kalmamış. İngiltere’ye iki kez gittim ama Cotswolds’u ilk defa senden duyuyorum. Bir dahaki sefere gidersem uğramayı düşünüyorum.
Kesinlikle tavsiye ederim hocam gitmeni.