Önceki gece uykumu iyi aldığımdan sabah erken kalkmıştım. İyi bir kahvaltının ardından bu boş günümü değerlendirmek adına Topkapı Sarayı‘nı gezmeye karar vermiştim. Hava da güzeldi.
Müze kartımı ve fotoğraf makinemi kaptım ve yola çıktım. Mesafe olarak bulunduğum yere yakın olduğundan saraya ulaşmam fazla sürmedi. Bab-ı Hümayun’a yaklaştığımda beni önce III. Ahmet Çeşmesi karşıladı. İyi bir açıdan yakaladığım fotoğraf karesinden sonra onunla vedalaşıp kapıdan içeriye, birinci avluya girdim.
Öncelikle 2020 yılı itibariyle Topkapı Sarayı’nın giriş ücretinin 100 TL olduğunu belirtmem gerek, ancak Müzekart geçerli.
Alay Meydanı da denen birinci avlu eskiden sarayın halka açık tek yeriymiş. Buradaki yemyeşil ağaçların ve iki tarafında renk renk çiçeklerin bulunduğu yolda ilerlerken sol tarafta ilk olarak Aya İrini göze çarpıyor. Patrikhane Sarayı Kilisesi olarak da bilinen Aya İrini Kilisesi bu avludaki en eski yapıymış.
Önceleri içeriye girmenin yasak olduğu Aya İrini Kilisesi’nin 2020 yılı itibariyle giriş ücreti 60 TL ve Müzekart geçerli değil.
Burayı da fotoğrafladıktan sonra yoluma devam ettim ve Osmanlı ihtişamının simgesi, iki kuleli yapı olan Bab-üs Selam kapısına vardım. Bu iki kule Kanuni zamanında yapılmış.
Bab-üs Selam’dan geçtiğimde Divan Meydanı denen ikinci avluya geldim. Burada eskiden tahta geçiş, bayramlaşma ve yeniçerilere maaş dağıtılması gibi çeşitli törenler yapılırmış.
Yol boyu ilerlerken sol tarafta Adalet Kulesi, Divan-ı Hümayun toplantılarının yapıldığı bina ve hemen yanında Dış Hazine binası; sağ tarafta ise revakların arkasında bulunan Saray mutfakları var. Ben gezim için sol taraftaki Divan-ı Hümayun binasını tercih ettim.
İçeride duvardaki padişah tuğraları ve işlemeler dışında fazla kayda değer bir şey yok. Dış görünüşü ise mükemmel. Burada birkaç fotoğraftan sonra yoluma devam ettim.
Dış hazine bölümü kapalı olduğundan etrafa baka baka Bab-üs Saade kapısına geldim ve Enderun avlusu denilen ve daha çok koğuşların bulunduğu üçüncü avluya ulaştım.
Bab-üs Saade’den içeri girdiğimde ilk karşıma çıkan yapı Arz Odası‘ydı. Onun hemen arkasında III.Ahmet Kütüphanesi; avlunun sağ tarafında Enderun Mektebi ve Fatih Köşkü; sol tarafında ise Kutsal emanetlerin saklandığı Has Oda yer alıyor.
Has Oda‘ya girmeden hemen önce Fatih Sultan Mehmet’in güneş saati de dikkatimden kaçmıyor.
Üçüncü avluda birçok padişahın kıyafetlerinin ve kılıçlarının saklandığı bölümü ziyaret edip Kutsal Emanetler‘in sergilendiği Has Oda‘ya geçtim. Burada şunu belirtmem gerekiyor ki padişahlara ait eşyaların resimlerinin çekilmesi maalesef yasak.
Has Oda’yı da şöyle bir gezdikten sonra yoluma devam ederek Sofa-i Hümayun denilen dördüncü avluya ulaştım. Burası çiçek bahçesi ve mermer terastan oluşuyor. Bu mekanda Sünnet Odası, İftariye Kameriyesi, Revan Köşkü, Bağdat Köşkü ve Mecidiye Köşkü yer alıyor.
Dördüncü avludaki bu terasın gerçekten müthiş bir de deniz manzarası var. Kendime bu manzarayı çekecek uygun bir açı ararken yere uzanan kedicik ve güvercin adeta poz veriyordu.
Dört avluyu da gezdikten sonra Harem kısmını en sona bırakmıştım. Topkapı Sarayı Harem bölümünün giriş ücreti 70 TL ve Müzekart geçerli değil. Biletimi aldıktan sonra ikinci avlunun köşesinde bulunan Arabalar Kapısı‘ndan Harem kısmına girdim.
Edindiğim bilgiye göre; haremde 300’den fazla oda, 9 hamam, 2 cami, 1 hastane ve koğuşlar yer alıyor. Harem genel olarak birbiri ardına sıralanan avlulardan oluşuyor. Bir ara kaybolup kendimi bir anda Valide Sultan Dairesi‘nde buluyorum. Burada sergilenen model ise gayet ilgi çekici.
İstanbul’da yaşayıp da bu muhteşem yapıyı ziyaret etmemek gerçekten bir eksiklik olacaktır. Tarihi sevseniz de sevmeseniz de..
Birer birer tüm bölümleri gezip ilgi çekici yerleri fotoğraflayıp gezimi sonlandırdım. Toparlamak gerekirse, sarayı iyicene gezebilmek için tavsiyem en az 3 saatinizi ayırmaktır. Yaz sezonunda öğleden önce gidilirse nispeten daha az kalabalıkla karşılaşılır.
Seyahat fotoğraflarım ve videolarım için beni sosyal medya hesaplarımdan da takip edebilirsiniz.
INSTAGRAM : @seqununseyahatnamesi